29 Şubat 2012 Çarşamba

Veronika Ölmek İstiyor

   Sahaflar belli bir yaşa geldikten sonra uğrak mekanlar oluyor. Tabi insanın küçüklükte düşlediği gibi bir ortam değil. İnsan ulaşamadığı şeyleri gözünde fazla büyütür, özellikle çocuklar. Ulaşamadığımız raflar, ulaşamadığımız fiyatlar, ulaşamadığımız kitaplar,satıcı amcalar,korkunç teyzeler vesaire... 
   Neyse bir gün yolda gidiyorum falan filan. Sahaflardan topladık yine kitapları, servetimizi döktük saçtık. O sırada tesadüfen bir kitaba kaymış elim almışım. İyi ki almışım çünkü almasaydım şu an ondan bahsedemeyecektim.
   Kitap 20li yaşlarına gelmiş bir kız hakkında. Güzel, zeki, iyi bir işi, onu seven bir ailesi var. Yazarın sorguladığı şey anladığım kadarıyla şu: Hayatın ne kadar kısa ise, içinde yaşanılması gereken ne o çok duygular,paylaşılması gereken düşünceler,sözlenmesi gereken cümleler, güzel olaylar,başımıza gelmesi gereken kötülükler vardır. Ancak güzel bir şeyleri yaşamayı yarıda kesip başka bir maceraya atılamazsın. Kim ne demiş kimin umurunda, insan kendi dünyasında bile deli olamadıktan sonra...
   Kitabın sevdiğim bölümlerden birisi:
"Normallik fikir birliğinden başka birşey değildir. Yani, çoğunluk bir şeyin doğru olduğunu düşünür, dolayısıyla o şey doğru -normal- olur.
   Bazı şeyleri sağduyu belilrler: Bir gömleğin düğmelerini öne dikmek mantık işidir, çünkü bunları yandan iliklemek çok zor, arkadan iliklemek ise imkansızdır.
   Oysa bazı şeyler vardır ki, sırf insanların çoğunluğu öyle olmaları gerektiğine inandığı için yerleşir, normlaşırlar."
Ve daha sonra hiç düşünmediğim iki soru soruluyor:
-Yazı makinasının tuşları neden bildiğimiz sırada düzenlenmemiş?
-Saatin yönü neden sağ tarafadır?
Sonuç olarak kitabın adı: Veronika Ölmek İstiyor ve yazarı: Paulo Coelho. Şiddetle tavsiye edilir listesine eklenmiştir.
Not: Kitabın filmini çekmişler ancak isimler biraz farklı ve kitaptan farklı olarak Amerika'da çekilmiş. Güzel gibi ama kitap kadar sardığını söyleyemem. Kitabın Veronika'dan önce olan başkahramanı Dr. İgor'un adını Dr. Black yapmışlar. Öyle işte siz bilirsiniz..

27 Şubat 2012 Pazartesi

Charlie Chepni



   Senelerden birgün pandomim ile ilgili slayt hazırlamıştık çepni arkadaşımla. Bu video da o günlerden hatıra. Sunum yaparken kahkahalara boğulduğum rivayetlerine inanmayınız...

Bi kadın vardı canı sıkılan

22 Şubat 2012 Çarşamba

birşey izlemenizi istiyorum...

...geçmiş de yediğim haltlar vol.1

Şöyle ki..

.. insanlar bazen bla bla saçmalamaya lüzum yok. Benim hakkımda birşeyler öğrenmek mi istiyorsunuz? Twitterda takip edin. -Yalan- Twittera da buraya da duygularımla ilgili birşeyler yazıyorum evet ama saçma geliyor sonra. Niye? Bilmem. Bir insan okuyarak tanınabilir mi? Bazen evet bazen hayır. Evet çünkü yazarken insanın eli ayağı totosu başı ayrı oynar yazar da yazar herşeyi böyle gaza gelirmişçesine. Çat çat çat. Hayır çünkü bütün gün düşünüp şunu yazarım bir yere, aaa çok güzel bir söz buldum bunu yazayım kısımları tam bilgisayar başına oturulunca unutulur gider. Şu zavallı blogcuk birkaç aydır benim yazıp sildiklerimle kafayı yiyecek. Duygularımı kimse bilmesin diye mi? Belki. Hayatının 3/4ünün bilgisayar ve internet başında geçtiği varsayılırsa, internete yazmanın çok da kötü bir olay olduğunu düşünmüyorum. Yazarken hissetmiştim. Artık hissetmiyorum. Bu böyledir zaten. Gaza gelirsin elin klavyeye gider sıkılırsın. Birşeyler söylemek istersin yine elin tuşlara gider yine sıkılırsın. Amacım buradan kimseye laf yollamak ya da saçma salak duygularımı herkesle paylaşmak değildi aslında. Ama..
..Şöyle ki..
..haklısınız. Bilmek isteyen insanı yaşamalı. Hayalgücü kullanmaya gerek yok bir insanı tanımak için. 1 gün geçirmek kafi. Tabi benim de keyfim isterse.

Michelle

Sadece aklımda kalan birkaç kelimeyi araştırarak buldum bu şarkıyı. Beatles'ın şarkısı olabileceği hiç aklıma gelmedi ilk duyduğumda çünkü başka birinin sesiyle dinledim. Yoksa büyük bir Beatles hayranı olarak bu şarkıyı dinleyerek kimin söylediğini çıkaramasaydım utancımdan yerin dibine geçerdim herhalde..


Michelle, my belle.
These are words that go together well,
My Michelle.


Michelle, my belle.
Sont des mots qui vont très bien ensemble,
Très bien ensemble.


I love you, I love you, I love you.
That's all I want to say.
Until I find a way
I will say the only words I know that
You'll understand. 


Michelle, my belle.
Sont des mots qui vont très bien ensemble,
Très bien ensemble.


I need to, I need to, I need to.
I need to make you see,
Oh, what you mean to me.
Until I do I'm hoping you will
Know what I mean.


I love you...


I want you, I want you, I want you.
I think you know by now
I'll get to you somehow.
Until I do I'm telling you so
You'll understand. 


Michelle, my belle.
Sont des mots qui vont très bien ensemble,
Très bien ensemble.


I will say the only words I know that
You'll understand, my Michelle.  



Hebe

Malum 14 Şubat yaklaşıyor. Erkek olsun kız olsun herkesin üstten alttan biryerler tutuşmuştur yüksek ihtimalle. Peki neler alınabilir? Öncelikle kadınların en çok nelere önem verdiği bilinmeli ki o da "anılar"dır. Zeki olsun aptal olsun her kadın birini sevmekten çok yaşadığı anılara bakar. Ve bu da en güzel hediye seçerken gayet yardımcı olabiliyor. Şimdi eğer sevginden eminsen ve o kızla uzun birşeyler istiyorsan en güzel hediyelerden biri ilk akla gelecek olan fotoğraf albümüdür. Anılar her zaman canlı olur. Ya da duygularını anlattığın küçük notlar. Tabi bunlar biraz uğraştırıcı ve uzun süreli ilişkilerde düşünülmesi ve uygulanması gereken olaylar.
Peki zaman geçsin takılalım birlikte ilişkilerinde? Takıyla geçiştirilebilir ki bu 1-2 aydır ilişki içinde olup uzun düşünen çiftler için de gayet uygundur. Ama kıza ne olursa olsun sakın küpe hediye etmeyin! Niye? Çünkü kolye, bilezik gibi takı tokalar sadece vücuda temas eder ve genellikle daha beğenilir. Ama küpe değişkendir. Mesela ben birkaç çeşit gümüş ya da altın küpe dışında başka küpe takamam sağırlığa kadar gider valla.
Düşük maliyetli olsun ama güzel olsun diyorsanız her kızın hayatının aşkıyla gitmek istediği bir mekan, bir sokak, bir yer mutlaka vardır. Onu bulmak gerekir. Tabi kalıcı olmak istiyorsanız..
Yine de bütün bunların yanında 2renkli balon, 1kutu çikolata ve 1buket papatyaya kanmayacak kız %86.66 lezbiyendir, %12.84 duygularını aldırmıştır. (Geriye kalan yüzdeler diğer sebepler)
He bu arada C. eğer beni tanıyıp hediye almayı falan düşünüyosan yusufcuklu kolye, kalpli kolye ve küpe dışında birşeyler olsun. Çikolata bu aralar tercihimdir.

500 days of summer

10dk önce izlediğim, her dakikasında ben kesinlikle bu çocuk gibiyim dediğim film. Vıcık vıcık aşk hikayelerinden daha ilgi çekici ve gerçekçiydi. He bir de sonuç: kimse vazgeçilmez değildir.

Şiddetle önerilir filmler...

Son günlerde neler yapıyorum. Neler izliyorum diye birkaç şey yazayım dedim. Beğendiğim filmleri paylaşmak karakterimi ortaya saçmak gibi.. Zor.. Bu filmler benim kendi kategorime göre yazılmıştır. Benim için romantik komedi olan filmler başkaları için aksiyon olabilir yani.
Geçen gün yeniden ve yeniden izlediğim bir Türk filmi var. Çıktığı zaman ben sınava gireceğim için çok gitmek isteyip gidememiştim. Acısını çıkarmak için 3-5kere izledim. İtinayla sıkılınabilinir evet çünkü Karadeniz filmi olduğu için o yöreye ait insanların daha çok zevk alacağını hatta "yarına bilet alsam 3gün kalsam.." diye plan yapmaya başlayacakları tecrübeyle sabittir, biline. 
Eski romantik Türk filmi: Yüreğine Sor


Türk filmi fazla izlemediğimden başka tavsiyelerde bulunamıyorum felan. Neyse. Bundan yine seneler önce çılgınlar gibi film seyrettiğim zamanlarda izlediğim ve aklımda kalan, ölmeden önce izlenilmesi gereken filmler arasına girmesi gereken -tabi bence- filmlerden, yabancı;

Adam intikam için dirilmiş. Sevdiği kız katledilmiş. Ve adam gerçek hayatta belki de filme olan tutkusundan bu filde silahla vurulduğu için hayatını kaybetmiş. Sanırım Bruce Lee'nin çocuğu. Sempatimin sebebi soyadı Lee olduğu için de olabilir tabi..
Eski aksiyon-gerilim yabancı film: The Crow


Yine kendi kendime karar verdiğim bir kategori olabilir tabi ama ben izlerken "vay be", "yok artık" demiştim.
Eski psikolojik-gerilim yabancı film: The Game

Biraz daha günümüz filmlerinden -2011 yapımı- ama bizim için eski bir tarih olduğu için.. Adam Sandler'ı severim zaten. Kuzenimle aldığımız 10 filmin içinden en çok onun "Click" adlı filmini sevmiştik.
Filmin anafikri de şu bence: Yalan söylemek zorunda kalmadığın kadın, doğru kadındır...
Eski romantik-komedi yabancı film: Just Go With It

Müzikal filmler bazen sıkıcı olabilir ama "Across The Universe" belki The Beatles'ın şarkılarından, belki oyunculardan bilemiyorum sevdiğim bir müzikaldi. Bu da  Across The Universe'den çok daha farklı bir müzikal. Nicole Kidman güzel oyuncu, güzel kadın ve aslında daha bilinmeyen birçok filmi var oyunculuğunu sergilemiş. İyilerden biri..
Eski müzikal film: Moulin Rouge

Bilimkurgu içinse bir kızın en dikkatini çeken konular: Vampirler. Gary Oldman'a olan aşırı sevgimden dolayı mıdır bilinmez Dracula filmini birkaç kere izlemişimdir. Akıcı gelmeyebilir bazı insanlara göre ama adamın oyunculuğu on numaraydı. Neyse bu biraz daha farklı tabi diğerlerinden. teknoloji kullanılmış, içinde hikaye de var aksiyon da, aşk da var,doğaüstü canlılar da. Ve tabi ki.. Vampirler.
Film 4 seriden oluşuyor. Ama ben sanırım en çok Evolution'ı sevdim. Film tabi ki hepsi sırayla izlendiğinde daha çok zevk veriyor. İzlemeden geçmeyin. Yeni serisi "Awakening" vizyona girdi. Kaçırılmasın.
NOT: Vampirleri seven insanlar için "The Interview With The Vampire" da izlenilesi bir filmdir.
Eski bilimkurgu yabancı film: Underworld

Ve ve ve ve ve en son olarak. Hiç bir film kategorisine sokamadığım. Duygusallığın aksiyonu kadar fazla olduğu yüzyılın filmlerinden. Bilmeyenin dövüldüğü film...
The Leon



Kimi Ni Todoke


Daha önce hiç anime izlememiştim ve bu kadar güzel olduklarını da farketmemiştim. Yine de bundan birkaç sene önce anime karakterlerini çizmeye merak salmıştım. Bazı şeyler artık kader midir yoksa içinde olur da büyüdükçe mi ortaya çıkar bilemiyorum. Çekik gözlü ufak insanların kalbinin ve zekalarının çok büyük olduğunu düşünüyorum. Neyse bu biraz fazla kişisel oldu. Sonuç olarak ilk izlediğim anime Kimi Ni Todoke oldu. Japonların oyunculuğunu kesinlikle! beğenmiyorum. Dizi ve film sektöründe Asya'da bu işi Güney Koreliler götürüyor. Zaten Korelilerin dizileri bütün dünyada ün kazanmış. O yüzden helal olsun adamlara. Ve Asya kıtasının en yakışıklı erkeklerinin de Kore'de olduğunu rahatça söyleyebilirim. Kızlar ilgi alanıma girmiyor tabi.

Bu anime lisede okuyan ve daha önce hiç arkadaşlık, güven, aşk, aşk üçgeni, sohbet vs vs.. bu duyguları tatmamış bir kız hakkında. İzlerken saçınızı yolduğunuzu farkedebilir, "Allahım bu kız salak mı" diye sinirden kudurabilirsin. Demin söylediğim nedenlerden dolayı filmi çok hoşuma gitmedi. Karakterlerden sadece Chizu ile Ayane'yi beğendim. Anime kararkterler daha kusursuz olduklarından ve hayali olduğundan daha izlenilesi geldi bana. Ama son karar sizin..

Akustik Yol Şarkıları


Favori 3 şarkımı bilmek demek beni tanımak demektir.

Avatar

Düşündüm de geçen gün benim ilk izlediğim anime Kimi Ni Todoke değilmiş. "Avatar"mış. Mavi yüzlü Avatarlarla karıştırılan Avatar -İki avatar gerçekten karışıyormuş.- 
Avatar.. Sabah saatleri cnbc-e'de her cumartesi saat 11'de buluştuğum can dostum. Çok romantik bir tanışmamız var. Bir sabah kalktım, Tv'yi açtım ve Zuko'yu gördüm. Zaten Avatar'ı izleyip yufka yürekli ama animenin kötü karakteri Zuko'yu sevmeyen kız yoktur heralde. 
Animenin, biz daha çocukkene -yaklaşık 2 sene önce- filmi de çıkmıştı. Ama karakterler kesinlikle hayal kırıklığı yarattı. Aang'i anaokulundan, Katara'yı ilkokuldan toplamışlardı sanki. Sokka'yı her ne kadar Jackson Rathbone oynasa da ve o adamı sevsem de diğerlerine göre biraz fazla büyük kaçmıştı. Ve ve ve en son darbe ise tabi ki Prince Zuko. Irkçı bir insan değilim ama Zuko karakterini nasıl Hintli oynayabilir aklım almıyor!! Zuko, en sevdiğim karakter bir Hintli! 

Bu animeyi en az 5 kez baştan sonra izlemişimdir. Japonlar bu işi gerçekten iyi yürütüyor. Aynı zaman da Avatar Emmy ödülü de almış ben de yeni öğrendim. Ancak sonu her animede olduğu gibi son bölüme sıkıltırılmış gibi. Sanırım bu Asya insanının birkaç kötü özelliğinden biri.
Sonuç olarak izleyin, pişman olmazsınız.